Yürüyen Köşk’e Gitmeyin Desem Yeridir…
Yürüyen Köşk’ün denize bakan kısmı o kadar bakımsız ki, bir turist merak edip görmek istese, “gitmeyin” demek geliyor insanın içinden — yeter ki halimizi görmesin. Soruyorsunuz, “Neden restore edilmiyor?”
Cevap hazır: “Burası devlet korumasında, izin almadan hiçbir işlem yapamıyoruz. Henüz izin çıkmadı.”
Peki bugünlerde kesilen ağaçlar devlet korumasında değil miydi? Onları kesmek için kimden izin alındı?
Demek ki; devlet korumasında olanı izinsiz restore etmek suç sayılıyor ama aynı koruma kapsamındaki ağaçları kesmekte bir sakınca görülmüyor! Bu nasıl bir çelişki?
Atatürk Bir Dala Bile Kıyamadı, Biz Ormanı Görmüyoruz
Devlet korumasındaki her ağacın üzerine numara vurulur. Kesen cezaya tabi tutulur — dünyanın her yerinde böyledir. Üstelik birçok ülkede koruma altındaki ağaçların üzerine türü, yaşı ve statüsü yazılır.
“Yalova, Atamızın kenti” demekle olmuyor. Atatürk bir dalı bile kestirmemek için köşkü kaydırmıştı. Ama bugün onun adını dillerinden düşürmeyenler, o mirası korumakta neden bu kadar ilgisiz?

Yasa Açık: Korunanı Kesmek Suçtur
Biraz araştırınca gördüm ki, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu var. Bu yasa kapsamında “anıt ağaç” gibi özel varlıkların korunması mümkündür.
Bir ağacın “anıt ağaç” olarak tescil edilmesi halinde, bakımı, korunması ve müdahalesi konusunda özel yükümlülükler doğar.
O halde soru Yalova Belediyesi’ne:
- Bu ağaçlar “anıt ağaç” olarak tescillendi mi?
- Tescillendiyse, kesilmesine neden izin verildi?
- Tescillenmediyse, neden bu kadar önemli bir konu atlandı?
Eğer tescillenmesi belediyenin görevi değilse — ki çoğu zaman öyledir — o zaman 6831 Sayılı Orman Kanunu devreye girer. Bu kanunun 91–93. maddeleri açık:
İzinsiz ağaç kesmek, sökmek veya taşımak suçtur. Bu fiilleri işleyenlere 6 aydan 3 yıla kadar hapis ve ağır para cezası verilir. Kesilen ağaçların bedeli faile ödettirilir, suçta kullanılan araçlara el konulur.

Peki Baro Neden Sessiz?
Yalova Barosu, ev hayvanlarının korunması konusunda defalarca çağrı yaptı. Ama kesilen ağaçlarla ilgili neden aynı duyarlılığı göstermedi diye merak ettim ve bugün bizzat Baro’ya gidip sordum.
Baro yetkilileri, ağaç kesimi konusunda sessiz kalmadıklarını, hatta yorum yaptıklarını söylediler.
Ancak nedense bu açıklama yalnızca “Facebook” sayfasından, 20 Ekim tarihinde sessiz sedasız paylaşılmış.

Paylaşımda ne “Basına duyurulur” ibaresi var, ne de açıklamada Baro Başkanının imzası, adı veya soyadı.
Kısacası, kurumsal bir açıklamadan çok, satır aralarına gizlenmiş bir paylaşım…
Eğer buna “Biz gerekeni yaptık” deniliyorsa, peki o zaman biz de diyelim: “Yapılmış!”
Ama bir şehrin doğası, ağacı, tarihi sessiz paylaşımlarla değil, açık bir duruşla, yüksek sesle savunularak korunur.
Hele de hukuki pencereden konuyu değerlendirmek mümkünse…
Hak, Hukuk, Adalet… Ama Kime Göre?
Muhalefet partileri “Hak, Hukuk, Adalet” sloganını yükseltiyor. Ekonomiyi eleştireceğim diye, tencere-kaşıkla sesini duyurmasını da biliyor… Alkışlanandır, ama bu sesi bugün kesilen ağaçlar için yükseltseydi…

Neden susuyorlar?
Gerçek bir yönetici; partili, akraba, dost fark etmeden, “Babam bile olsa, halkın ve devletin menfaati daha üstündür!” diyebilendir.
Hak, hukuk, adalet; çıkar tanımaz!
Yeri geldiğinde ne partiliyi, ne makamı, ne de torpili tanır. İşte o zaman gerçekten “iktidara yürüyoruz” demeye gerek kalmaz. İktidar kendiliğinden gelir.
Ama bu gidişle sonucu malum bir film gibi gözüküyor…
Yazar: Ülker Fermankızı











