Son iki haftadır Türkiye’de gündem son derece yoğun. Batı’nın müdahalesiyle ülke, bir iç çatışmanın eşiğine sürüklenmeye çalışılıyor. Bu senaryonun ilk adımı, Türkiye’nin Suriye’deki hamlelerine karşılık olarak Batı’nın “Kürtleri ayaklandırırız” mesajı vermesiyle başladı. Türkiye ise buna karşılık Öcalan projesini devreye soktu. Ancak bu hamle ülkede beklenen ölçüde bir kaos yaratmayınca, Batı ikinci aşamaya geçti: Ümit Özdağ’ın hapse atılması.
Plan, Özdağ’ın tutuklanmasının büyük bir toplumsal tepki doğurması üzerine kurulmuştu. Ancak beklenen etki oluşmayınca, bu kez B planı devreye sokuldu: Ekrem İmamoğlu hamlesi. Aslında her iki muhalif lider için de bu süreç, Batı’nın kurguladığı birer propaganda fırsatına dönüştü.
CHP’nin verdiği “Bizde Ekrem İmamoğlular daha çok var” mesajı da aslında Batı’nın Türkiye’ye yönelik planlarının bir yansıması olsa gerek. Bu, “Türkiye’nin çöküşünü izleyene kadar durmak yok” anlamına da gelebilir. O yüzden iktidarın, Batı’nın desteklediği siyasi figürler üzerinden finansal ve stratejik kazanç elde etmeye çalışanlara zemin hazırlamaktan vazgeçmesi gerekir. Çünkü bu oyun, Türkiye’yi zayıflatmaya ve kaosa sürüklemeye hizmet eden bir sürecin parçasıdır.
Türkiye’nin Gücü Tüketiliyor
Filistin, Ukrayna ve Suriye meseleleri, Türkiye’nin askeri ve diplomatik gücünü tüketmek için adeta bir sarkaç gibi kullanılıyor. Türkiye, bu krizlere odaklanırken aynı anda iç çatışmalara sürüklenmeye çalışılıyor. Ekonomisi zaten kırılgan olan ülke, bu tür kaotik siyasi ortamlarla tamamen çöküşe sürüklenebilir.
Saddam ve Kaddafi Senaryosu Tekrar Edilmeğe Çalışılıyor
Zamanında Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi’nin başına getirilenlerin bugün Türkiye lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın başına getirilmesi planlanıyor. Saddam sonrası Irak’ın ne hale geldiğini görmek, Türkiye için yeterince büyük bir ders olmalıdır.
Daha iyi bir yönetim, daha adil bir devlet kurulabilir ama unutulmamalıdır ki, daha kötüsü de mümkündür ve bundan neyin pahasına olursa olsun kaçınılmalıdır!
Muhalefet Kaosa Hizmet Etmemeli!
Muhalefet, Batı’nın hazırladığı kaos senaryosuna bilinçli ya da bilinçsiz şekilde hizmet etmemelidir. Bugün yapılması gereken şey, mitingler, yürüyüşler, şarkılar ya da sokak hareketleriyle ortalığı karıştırmak değildir. Muhalefet, hukuki zeminde bir mücadele vermeli ve Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) soruşturma açılmasını talep etmelidir. Yaklaşık 10 belediye başkan adayı, örgüt ve terörle bağlantılı olduğu iddiasıyla görevden alınmışken, muhalefetin asıl sorgulaması gereken YSK’nın denetim mekanizmasıdır. YSK görevini iyi yapmamışsa, son 3 yıldaki tüm seçim sonuçlarının iptali bile gündeme gelebilir.
Batı’nın Senaryosu: Kaosun İçinde Türkiye’yi Bitirmek
Batı, Türkiye’de demokratik süreçleri ve siyasi sahneyi manipüle ederek kontrol edilemez bir kaos ortamı yaratmak istiyor. Onlar için önemli olan, Türkiye’nin kimin tarafından yönetildiği değil, Türkiye’nin zayıf, istikrarsız ve dışa bağımlı hale gelmesidir. O yüzden iç çatışmaların görüntüsüne büyük önem veriliyor.
Türkiye’nin içerideki sorunları, Batı’nın dışarıdan müdahaleleriyle birleşerek ülkenin siyasi istikrarını sarsmakta. Batı’nın Türkiye üzerindeki baskıları, yalnızca ekonomik yaptırımlarla sınırlı kalmıyor; Batı, Türkiye’nin iç karışıklıklarını körükleyerek, ülkenin gücünü zayıflatmayı hedefliyor. Türkiye’nin içindeki bu kaos ortamı, Batı’nın çıkarları doğrultusunda şekillenen bir stratejinin parçasıdır.
Batı, aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini engellemek amacıyla da Türkiye’nin demokratik yapısındaki zayıflamaları fırsat olarak kullanıyor. Avrupa Birliği, Türkiye’yi sürekli olarak basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ve siyasi haklar gibi konularda eleştiriyor, ancak bunlar Batı’nın Türkiye’yi zayıflatmaya yönelik stratejilerinin bir parçası. Batı, bu sorunları bir bahane olarak kullanarak Türkiye’nin AB üyeliğini engellemeye çalışıyor ve Türkiye’nin güçlü bir siyasi duruş sergilemesini istemiyor. Batı’nın en büyük amacı, Türkiye’nin bağımsız bir güç olarak büyümesini engellemektir.
Türkiye’nin İç Çatışmaları, Batı’nın Stratejik Müdahaleleri ve Acil Adımlar
Türkiye’nin dış meselelerdeki adımları, özellikle Suriye, Filistin ve Ukrayna gibi krizlerdeki tutumu, Batı’nın Türkiye’yi iç karışıklıklarla meşgul etmeyi hedefleyen bir başka stratejidir. Batı, Türkiye’nin bu dış meselelerdeki gücünü harcamasını ve iç karışıklıklarla meşgul olmasını beklemektedir. Bu, Batı’nın Türkiye’nin içindeki siyasi huzursuzlukları artırarak, ülkenin gücünü dışarıya karşı zayıflatma stratejisinin bir parçasıdır.
Batı, Türkiye’yi iç çatışmalarla meşgul ederek, ülkenin bölgesel ve küresel düzeydeki gücünü azaltmayı hedeflemektedir. Batı, güçlü ve bağımsız bir Türkiye’nin, kendi çıkarlarına ters düşeceğini bilmektedir. Bu yüzden Batı, Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek için her fırsatı değerlendirmekte ve iç karışıklıkları körükleyerek Türkiye’nin bu hedefe ulaşmasını engellemeye çalışıyor.
Türkiye’nin içindeki siyasi karmaşa, Batı’nın stratejik müdahaleleriyle birleşerek, ülkenin geleceğini tehdit ediyor.
İktidar, Türkiye’nin Çöküşüne Hesaplanmış Bu Senaryoyu Bozmalıdır
İktidar, bu ölçüde ve kapsamda Batı’nın siyasi hesaplarını boşa çıkaracak radikal kararlar almalıdır. Bu kararlar, sadece bireysel siyasi çıkarları değil, Türkiye’nin bağımsızlığını ve geleceğini korumayı hedeflemelidir. Eğer Türkiye, kendi iradesiyle hareket etmek istiyorsa, bir an önce içeriden ve dışarıdan kurulan bu kuşatmayı kırmalı, siyasi istikrarı sağlamalı ve Batı’nın beklediği iç çatışma senaryosunu devre dışı bırakmalıdır. Acil harekete geçmek zorunludur!
İktidarın alması gereken en kritik karar, Batı’nın keyifle izlediği
bu senaryoyu bozmak olmalıdır!
Ekrem İmamoğlu ve Ümit Özdağ’ın serbest bırakılması, Batı’nın hesaplarını altüst edecek ve Türkiye’yi içeriden çökertme planlarını boşa çıkaracaktır. Çünkü unutulmamalıdır ki, “Ne mutlu Türküm diyene” sözü sadece bir kimlik ifadesi değil, aynı zamanda derin bir bilinçtir. Bu bilinç, “Eğer yenileceksem bile kendi Türküme yenileyim, Batı’nın düşmanlarına değil” diyen bir iradenin ifadesidir. Türkiye’nin kurtuluşu da işte bu bilinçle mümkündür.
Bu noktada Türkiye, kaosu bitirecek en önemli adımı atmalı: Adil ve şeffaf bir süreç başlatılmalıdır. Sadece belirli kesimlerin değil, AKP’li belediyelerin bile denetlenmesi sağlanmalı, yolsuzluk veya usulsüzlük tespit edilenler gerekirse görevden alınmalı ve yerlerine kayyum atanmalıdır. Hukukun üstünlüğü ve yasaların eşit uygulanması, bu tür krizlerin tek ilacıdır.
Ancak asıl denetlenmesi gereken, Türkiye’nin mevcut Batı mekanizmasıyla olan ilişkisidir. Batı’nın ekonomik, siyasi ve askeri anlamda Türkiye’yi nasıl yönlendirdiği iyi analiz edilmeli, bağımsız karar alma mekanizmaları güçlendirilmelidir. Türkiye, dışarıdan biçilen rollerin değil, kendi iradesinin yönettiği bir ülke olmalıdır.
Yazar: Ülker Fermankızı