Fransa’da 6 ayda 3. Hükûmet Düşüyor: Bunun adı Demokrasi mi, Kaos mu?

Demokrasi sadece sandık değil; aynı zamanda “seçileni denetleme” mekanizmasıdır. 

Demokrasi sadece sandık değil; aynı zamanda “seçileni denetleme” mekanizmasıdır. 

Yani her ne kadar ABD başkanı Donald Trump  “demokrasi utopik bir hayaldir” dese de, Batı ülkeleri demokrasiden ödünç vermiyor. Her ne olursa olsun, onlar için seçilenler hesap vermezse, meclis onları görevden alabilmeli — işte Fransa’da şu günlerde olan tam da bu: denetim ağır bastı ve istikrar zayıfladı…

Fransa’nın sistemi “yarı-başkanlık”tır: bir tarafta doğrudan seçilen Cumhurbaşkanı, diğer tarafta parlamentodan güven almak zorunda olan Başbakan ve hükümet. Cumhurbaşkanı güçlüdür; başbakan ise Meclis’in güvenine dayanıyor.  Bu düzen aslında yürütme ile parlamentonun birbirini denetlemesini amaçlıyor…

Peki, hükumet nasıl düşüyor? 

Yani, Fransa’da halk hem Cumhurbaşkanını hem de parlamentoyu seçimle belirliyor.  Parlamentonun görevi ise  hükümeti denetlemek ve güven duymadığı zaman görevden alabilmektir.

Ama cumhurbaşkanı tarafından atanan hükumet ve başbakan Mecliste  “güvensizlik oyu” (no-confidence) aldığında başbakan istifa etmek zorunda kalıyor.

Fransa’da şu anda partiler çok bölünmüş ve Macron’un partisi tek başına çoğunluk sağlayamıyor. Hükumetin çalışa bilmesi için aslında farklı partilerle anlaşması gerekiyor. Bu anlaşmalar da çoğu zaman kısa ömürlü olduğu için, meclis güven oyunu vermeyebiliyor.

Bu yüzden de, Fransa’da 6 ay içinde 3 başbakan değişti. Ama bu Batı anlayışı ve tabiri ile hükümetin düşmesinin diktatörlük değil,  tam tersine, demokratik denetim mekanizmasının çalışması olarak kabul ediliyor.

Örneğin Fransa Meclis’inde  hükümet bir yasayı zorla geçirmek isterse Anayasa’nın 49.3 maddesini kullanabilir — bu, yasayı oylamadan geçirir ama muhalefet hemen güvensizlik oyu önererek hükümeti yıkabiliyor.  Yani 49.3, kısa dönemli güç kazandırırken uzun dönemde risk getirebiliyor…

Peki neden son zamanlarda birbiri ardına hükümetler düşüyor? Temel neden parlamentoda açık bir çoğunluğun olmaması ve partilerin parçalanmış olması. 2024–25 seçimlerinde Meclis güçlü bir tek blok çıkarmadı; merkez, sol ve aşırı sağ birbirinden farklı güçler hâlâ masada. Bu da koalisyon kurmayı zorlaştırıyor, uzlaşısız hükümetler ise Meclis’te dayanamaz hale geliyor.

Örneğin bugün de aynısı yaşandı,  8 Eylül 2025’te Fransa Başbakanı François Bayrou’nun hükümeti, Meclis’te güven oylamasını kaybedip düştü — gerekçe olarak öncelikli olarak önerdiği büyük tasarruf (açık mali önlemler) paketine Meclis’te yeterli destek bulamaması gösterildi. Yani hem politika içeriği (sert tasarruflar) hem de parlamentodaki dengeler birleşince düşüş gerçekleşti…

Peki, bu düşüşün ülke siyasetinde sonuçları ne olur?

Birincisi: Kısa vadede siyasi belirsizlik, yasa çıkarma zorluğu ve kamu politikalarında yavaşlama.

İkincisi:  Orta vadede Cumhurbaşkanı yeni bir başbakan atar, kimi zaman 49.3 gibi araçlara başvurulur; yine de Meclis desteği yoksa yeni atamalar da kolay olmaz.

Üçüncüsü: Uzun vadede ya kalıcı siyasi yeniden yapılanma ya da erken seçim gibi seçenekler gündeme gelebilir.

Bunları yazarken aklıma bir soru geldi:  “Böyle bir sistem bir Müslüman ülkesinde olabilir mi?”

Veya örneğin, bir Arap ülkesinde Fransa’daki gibi bir sistem hayal edin: Parlamento hükümeti denetliyor, güven oylamasıyla düşürüyor, başkan meclise hesap veriyor…

Hayali bile komik geliyor…

Gerçekte bu sistem Müslüman ülkelerinde işleyemez; siyasi kültür ve toplumsal yapı buna izin vermez, bir kere.

Eleştiriler çoğu zaman “devlet karşıtlığı” olarak damgalanır. Yani sistemin formu olsa bile ruhu çalışmaz. Fransa’da ise halk en azından her altı ayda bir biz mobil banka şifresini nasıl yeniliyorsak, onlar da “başbakan ve hükumetlerini” yeniliyor…

 

 

Yazar: Ülker Fermankızı