Beklenmeyen Giriş Yasağı: Ziyarete 48 Saat Kala Veto
İsrail, 27 Fransız milletvekilinden oluşan bir delegasyonun ülkeye girişine izin vermedi. Delegasyon, hem Kudüs (İsrail) hem de Ramallah (Filistin Yönetimi) kentlerini ziyaret ederek bölgede barış süreci, insan hakları ve işgal altındaki topraklardaki durum hakkında görüşmeler yapmayı planlıyordu.
Ziyaretin tüm detayları bir ay öncesinden İsrail makamlarınca onaylanmıştı. Ancak seyahatten yalnızca 48 saat önce İsrail, milletvekillerine giriş izni vermeyeceğini bildirdi. Gerekçe olarak, ülkede yürürlükte olan ve “İsrail devletine karşı faaliyet gösteren kişilerin” ülkeye alınmamasını öngören yasa gösterildi. Oysa delegasyonun tamamı Fransa’daki resmi kurumlardan, hatta İsrail’in Paris Büyükelçiliği’nden resmi davet mektubu almıştı. Bu ani değişiklik, sadece planları değil, diplomatik dengeleri de sarstı.
Fransa’dan Tepki: “Bu Bir Kolektif Cezalandırmadır”
Delegasyon üyeleri arasında La France Insoumise (Boyun Eğmeyen Fransa) ve diğer sol partilere mensup isimler yer alıyordu. Hepsi, daha önce İsrail’in Gazze’deki saldırılarını kınamış, Filistin’e yönelik desteğini açıkça ifade etmiş kişilerdi. Aralarında François Ruffin, Alexis Corbière, Julie Ozenne, Soumya Bourouaha ve Marianne Margaté gibi önde gelen isimler bulunuyordu.
Bu kararın ardından, 17 milletvekili Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a açık mektup yazarak, “İsrail’in bu kararı, Fransa devletinin resmi temsilcilerine yönelik açık bir saygısızlıktır. Bu kolektif cezalandırma hem diplomatik nezaketi hem de uluslararası işbirliği ilkelerini ihlal etmektedir” ifadelerine yer verdiler.
Zamanlama Manidar: Tel Aviv’den Paris’e Uyarı Gibi Mesaj
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, bu olaydan yalnızca bir gün önce The Telegraph gazetesine verdiği röportajda Fransa’yı açıkça uyarmıştı:
“Eğer Fransa, Filistin devletini tanırsa, bu barışa hizmet etmeyecek; yalnızca İsrail’in uluslararası arenada tecrit edilmesine neden olacaktır. Buna karşılık vermeye hazırız.”
Bu açıklama, veto kararının politik bir mesaj taşıdığı yönündeki şüpheleri daha da artırdı. Zira Macron yönetimi, özellikle son aylarda, iki devletli çözüm modeline daha açık bir tavır almaya başlamış ve Filistin’in devlet olarak tanınmasını “zamanı geldi” sözleriyle ifade etmişti.
Avrupa Ne Diyor? İsrail’e Tepkiler Artıyor
İsrail’in bu adımı, sadece Fransa’da değil, genel olarak Avrupa Birliği içinde de ciddi rahatsızlık yarattı. Özellikle Sol ve Yeşiller grupları, bunun ifade özgürlüğüne, diplomatik teamüllere ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunuyor. Avrupa Parlamentosu üyeleri bu durumu “seçilmiş temsilcilerin haklarına yapılan bir saldırı” olarak yorumladı.
Bu, İsrail’in 2025 yılı içerisinde ilk vize yasağı kararı değil. Şubat ayında da iki Fransız vatandaşı olan Avrupa Parlamentosu üyeleri – Lynn Boylan ve Rima Hassan – ülkeye alınmamıştı. Aynı şekilde 6 Nisan’da iki İngiliz milletvekilinin de girişi engellenmişti. Bu olaylar, İsrail’in muhalif seslere karşı daha sert bir tutum benimsediği yönündeki değerlendirmeleri güçlendiriyor.
Macron Baskı Altında: Sessizlik Sürerse, İtibar Zedelenir
Fransa kamuoyunda ve siyasi çevrelerde Macron yönetimine baskı artıyor. Delegasyon üyeleri, Cumhurbaşkanı’nın kendilerini kabul etmesini ve İsrail nezdinde güçlü bir diplomatik girişimde bulunmasını talep ediyor. “Bu kriz öylece geçiştirilemez” diyen vekiller, 22 Nisan’da Paris’te düzenleyecekleri basın toplantısıyla süreci kamuoyuna detaylı şekilde açıklayacaklarını duyurdu.
Sonuç: Diplomatik Dengeler Test Ediliyor
İsrail’in bu kararı, sadece bir ziyaretin iptali değil, aynı zamanda Avrupa-İsrail ilişkilerinde yeni bir gerilim eşiğini temsil ediyor. Filistin meselesi etrafında şekillenen diplomatik fay hatları, artık sadece bölgesel değil; küresel bir sınav haline gelmiş durumda. İsrail’in, eleştirel sesleri ülke dışı bırakma stratejisi, kısa vadede caydırıcı olsa da uzun vadede uluslararası izolasyonu derinleştirme riski taşıyor.
Fransa’nın bu krizi nasıl yöneteceği, sadece Macron’un dış politika vizyonunu değil, Avrupa’nın ortak değerlerine olan bağlılığını da gözler önüne serecek.
Diplomatik Kriz mi, Dönüm Noktası mı?
Siyasi gözlemcilere göre bu gelişme, İsrail’in yalnızca askeri değil, diplomatik stratejisinde de sertleştiğine işaret ediyor. Özellikle Netanyahu hükümeti, Batı dünyasındaki Filistin yanlısı sesleri “ulusal güvenliğe tehdit” olarak görmeye başladı. Bu da İsrail’in yalnızca Gazze’ye değil, aynı zamanda Batı demokrasilerindeki muhaliflere karşı da cephe aldığı anlamına geliyor.
Fransa özelinde ise bu kriz, Macron’un “denge siyaseti”ni sürdürebilmesini zorlaştırıyor. Bir yanda İsrail ile stratejik ilişkileri koruma arzusu, diğer yanda ise kamuoyunun ve sol partilerin baskısı var. Macron bu denklemde sessiz kalırsa, hem iç politikada hem de uluslararası arenada inandırıcılığını kaybetme riskiyle karşı karşıya.
Avrupa Birliği’nin ise İsrail’in bu tip ayrımcı uygulamalarına karşı ortak bir duruş sergilemesi gerektiği vurgulanıyor. Aksi takdirde, demokrasi, ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi temel Avrupa değerleri yalnızca iç politika retoriği olarak kalmaya mahkûm olacak.
Yazar: Ülker Fermankızı