Kritik Rolü ve Yoğun Diplomasi Trafiği

Suriye’de İslamcı muhalif grupların 27 Kasım’da başlattığı operasyon, 8 Aralık’ta Beşar Esad’ın ülkeyi terk etmesiyle sonuçlandı.

Map of Syria.

 

Bu gelişmeler, küresel ve bölgesel aktörlerin yoğun diplomatik temaslarına sahne oldu. Türkiye, hem sahadaki durumu yakından izleyen hem de diplomasi masasında aktif bir rol oynayan önemli bir aktör olarak öne çıktı.

Sahadaki Gelişmeler ve Türkiye’nin İlk Tepkisi

Ankara, 27 Kasım’daki harekâtın başlangıcında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çatışmalara müdahil olmadığı ve sürecin dikkatle izlendiğini duyurdu. Bu dönemde Türkiye’nin odaklandığı meselelerden biri, Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) Halkın Savunma Birlikleri’ne (YPG) yönelik operasyonuydu. Özellikle Tel Rıfat’ın SMO kontrolüne geçmesi ve ardından Menbiç’e yönelik hazırlıklar, Ankara-Washington hattında önemli bir diplomasi trafiğini beraberinde getirdi.

Muhalefetin İlerleyişi ve Artan Diplomasi Trafiği

30 Kasım’da Halep’in muhalif grupların kontrolüne geçmesi, diplomatik temasları hızlandırdı. Türk ve Rus dışişleri bakanları arasında bu tarihte ilk temas kuruldu. Ardından 3 Aralık’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Astana Süreci ortaklarından İran’ın da diplomasi trafiğindeki rolü büyüktü. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, 2 Aralık’ta Ankara’yı ziyaret ederek Türk mevkidaşı Hakan Fidan ile bir araya geldi. Görüşmede taraflar arasında fikir ayrılıkları net şekilde ortaya çıksa da siyasi çözüm arayışları devam etti.

Astana Süreci ve Doha Zirvesi

Türkiye, Astana ortaklarının yanı sıra ABD ve Arap ülkeleriyle de yoğun temaslarda bulundu. 7 Aralık’ta Katar’da düzenlenen toplantılar, hem Astana Süreci çerçevesinde hem de Arap ülkeleriyle yapılan sürpriz bir zirveyle dikkat çekti. Türk, Rus ve İran dışişleri bakanları arasında gerçekleştirilen görüşmeden somut bir sonuç çıkmazken, aynı gün yapılan Arap devletleri toplantısında Suriye’nin geleceğine dair önemli mesajlar verildi.

Toplantıya Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Katar ve Irak gibi bölgesel aktörler katıldı. Ortak bildiride, askeri harekâtların sonlandırılması, siyasi bir geçiş sürecinin başlatılması ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması vurgulandı. Ancak bildiride “Suriye Arap Cumhuriyeti” yerine yalnızca “Suriye” ifadesinin kullanılması, Esad rejiminin sona erdiği düşüncesini pekiştirdi.

Ankara-Washington Hattında İşbirliği

ABD ile Türkiye arasındaki temaslar da dikkat çekiciydi. Her iki ülkenin savunma ve dışişleri bakanlarının yanı sıra istihbarat başkanlarının görüşmeleri, bölgede terör örgütlerinin ortaya çıkabilecek boşluklardan faydalanmasının önlenmesi üzerine odaklandı. Özellikle 6 Aralık’ta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken arasında gerçekleşen telefon görüşmesi, diplomasi trafiğinin zirve noktalarından biri oldu.

Esad’ın Gidişi ve Yeni Sürecin Başlangıcı

7 Aralık sabahından itibaren muhalif grupların Şam’a doğru ilerlediği haberleri gelirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhaliflerin yürüyüşüne açık destek verdiğini duyurdu. Aynı gün yapılan Doha toplantılarında, rejimin sona erdiği artık netleşmişti. Esad’ın ülkeden ayrıldığı ve yönetimin muhaliflere devredildiği ise 8 Aralık’ta resmen ilan edildi.

Türkiye, Suriye’deki bu yeni dönemde de etkin bir rol üstlenmeye hazır olduğunu açıkladı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Suriye halkının yanında olmaya devam edeceğini ve bölgesel aktörlerle işbirliğini sürdüreceğini ifade etti.

Bu gelişmeler, Suriye’de uzun yıllar süren çatışmaların ardından yeni bir dönemin başladığını ve Türkiye’nin bu süreçte hem sahada hem de masada kilit bir aktör olduğunu gözler önüne serdi.

 

 

Yazar: Ülker Fermankızı