Seçim Analizi : Yanlış siyasi adımlar ve strateji kararların sonucu -2

Seçime katılım oranı denilene göre çok düşükmüş bu yerel seçimde. O yüzden de çok düşünceli danışmanların akıllı fikirleri olsa gerek ki, Hatay depremindeki hayatını kayıp edenler de seçimlerde oy birliği yaparak iştirak etmiş ve oylarını kullanmışlar. 

Seçime katılım oranı denilene göre çok düşükmüş bu yerel seçimde. O yüzden de çok düşünceli danışmanların akıllı fikirleri olsa gerek ki, Hatay depremindeki hayatını kayıp edenler de seçimlerde oy birliği yaparak iştirak etmiş ve oylarını kullanmışlar.

Buna kim ne diye bilir ki? Yargı bile bir şey diyemez. Çünkü ölünün oy kullanıldığı bir seçimi daha tarih görmemiş. Ama bir felaketi bir siyasi zafere dönüştüre bilmek de açıkçası bir Einstein zekası ister! Herkeste bulunmayan parlak bir zekanın düşünce mekanizmasının katkısı olsa gerek. Burada rahmetle andığım Mehmet Akif Ersoy misali “O benim Milletimin Yıldızıdır, Parlayacak” derdim demesine de, ama ne yazık ki, 3 binden fazla Türk ölünün oy kullanma hakkının Anayasamızda olmadığını, hatta dünyanın hiç bir ülkesinin kanununa uygun olmadığı için ve en esası demokrasi adına bu ölülerin oylarının kullanma hakkının vekaleten hangi partiden yana kullanıldığına kimin karar verdiği de muamma olduğu için parlayacak diyemeyeceğim. Aksine  parlak olana da gölge düşüren bir husustur.

Ardahan, Hatay ve bir çok bölgelerde iptal edilen seçim sonuçları da aslında ülkede yaşanan büyük demokrasi zaferine gölge düşürecek eylemlerdi. Van bölgesinde yaşananlar ise akla mantığa sığmayan siyasi bilgisizliğin ve mantıksızlığın göstergesi olsa gerek. AK Partili bir çok yetkililer “mevcut seçimi analiz edeceğiz ve yanlışlarımızı gözden geçireceğiz” deseler de, peki, bu kadar siyasi yanlışın üzerini kapatacak  günah keçisi kim olacak? Bu aslında en düşündürücü meseledir. Çünkü burada sadece ekonomi durumu sebep olarak göstermek partinin bilgi ve karar mekanizmasındaki kopukluk ve yanlış kararların sonuçlarının nedenleri hiç bir zaman düşünülmeyecek.

Bugün bilerekten yapılan siyasi yanlışlar mevcut ekonomi durumda halkın Cumhurbaşkanını hedef almasına hesaplanmıştır. Evet, ekonomi şartlar iyi bir gelecek vaat etmiyor olabilir. Ama bugün bir gerçeklik var, AK Parti adaylarının donanımı, halkın huzurundaki konuşma şekli, hitap ve karşı tarafla diyaloglarını hepsini beraberinde analiz yaptığımızda tek sözle sınıfta en düşük notu alan öğrenci olarak nitelendire bilirsek, sizce bu nitelendirmeyi Cumhurbaşkanına “Kazanacağız! Kazandıracağız!” sözünü veren danışmanlar kime ve neye dayanarak bu sözü veriyordu?

AK Parti Adaylarının bir çoğunun en büyük sorunu kazanmak için değil, özgeçmişlerinde yarın bir gün İktidar partisinden belediye başkanlığına aday olmuş” denilmesi için aday olmalarıdır. Seçim zamanı belediye meclisine aday olmuş bir genç avukata ziyaretlere gitmen lazım, paylaşımlar yapman lazım dedim. O avukat bana hiç bir iktidar partisi adayının düşünmediği bir kelimeyi söyledi. “Ya seçilmezsem, ben sonra insanların yüzüne nasıl bakarım?” 

Bu avukatın yanlış düşündüğünü elbet söyleyenler olacak. Ama bir deyim var Osmanlıdan kalan, “Utanmazsan oynamaya ne var ki?” Siyaset tam böyle bir şey. Siyaset yapıyor olmak bizi Türklükten alı koymuyor,  ne de bizim Türk olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Siyasi donanımlı iyi adaylar seçilseydi, partinin mevcut siyasetini veya verdiği kararları onaylar mıydı?

O yüzden siyasetten anlamayan, siyasetten hatta çok uzak adaylarla seçime girilmesine karar verildi ki, verilen yanlış siyasi kararlar eleştiriye uğramasın. Mevcut ekonomi kriz ise bütün bu siyaseti yanlışlarını altına süpürecek bir halı rolünü oynadı.

Bence iktidar bunun üzerinde düşünmelidir. Partideki kimler yaptığı ve uyguladığı yanlış siyaseti Cumhurbaşkanına gerçek ve olması gereken siyaset olarak deklare edilmesinde meraklı? Bugün hemen kişiler “halk öz sözünü dedi” deyip işin içinden sıyrılamazlar. Halk sözünü her zaman söyledi ve söylüyor. Bunun için sadece sandığa gitmesini değil 15 Temmuzda canı pahasına devletine sahip çıkılmasını da söylemek lazım. Diğer taraftan Halk bugüne kadar AK Partiden yana da oyunu kullandı. O zaman sözünü demiyor muydu? Halk hep sözünü söyledi, hep te söyleyecektir. Ama ne bu gibi yaklaşım, ne de ekonomi sıkıntı konusu iktidarın mevcut son seçimde yaşadığı fiyaskonun sebebi değildir.

Bu durumun sebebi karşı partinin iyi çalışması veya yandaşlarının çok olması da değildi. Bu durumun sebebi sadece ve sadece Ak Parti dahilindeki kopukluk halinde çalışma şekli ve illerdeki yönetimle Ak Parti milletvekillerinin Cumhurbaşkanına gerçeği aks ettirmeyen bilgiler aktarmasındadır.

Bir ismini vermek istemediğim muhalif partilerden bir adaya bir gün bir soru sordum. Halk bizi seviyor diyorsunuz, nerden biliyorsunuz” diye sordum”. Ben esnafa gidiyorum, ev ziyaretlerine gidiyorum yüzüme gülüyorlar dedi. “Acaba küfür ederek, kovmayı” mı bekliyorsunuz? diye ben de dayanamadan sormuştum. Bir siyasi partiyi temsil eden adayın böyle düşünerek halka vaat vermesi sizce ne kadar inandırıcı olabilir? Veya sonucu olumlu olabilir mi?

Ak Parti Yönetimi her zaman “Cumhurbaşkanının sözü ve kelamı bizler için kanundur” şeklinde konuşuyor. Son yerel seçimlerde Cumhurbaşkanının bir belediye başkanı ile telefon konuşmasındaki bir kelime dikkatimi çekti.  Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında  “Zaferin büyüyü, küçüğü olmaz. Zafer zaferdir!” dedi. Aslında bu kelime hem de Ak Partili yönetime bir göndermeydi, nasıl davranması konusunda Sayın Cumhurbaşkanının işareti olarak ta algılana bilinirdi. Ama görünen o ki, AK Parti yönetimi mevcut göndermeyi gerektiği şekilde algılamadı hatta tamamen aksini yaptı da, diye bilirim.

Mesela Yalova’da bütün Türkiye genelinde en yüksek oy oranı ile bilinen Termal Belediye Başkanlığını tekrar kazanan Sinan Acar, Tavşanlı Belediye Başkanlığını tekrar kazanan Mücahit Kaçar meclis üyelerinin tamamını AKP’den seçimine imza atarak Türkiye genelinde bir ilke imza atmasına rağmen, MHP Belediye Başkanı Mustafa Tokat’tan AK Partili Cengiz Aslan’a geçen bayrak yarışması sonucu Adliye sarayındaki mazbata alınmasında hiç bir AK Partili yönetimi başkanların yanında göremedik.

Seçim günü balkon konuşmasında Sayın Erdoğan’ı yalnız bırakan partililer ve yetkililer kentte kazanan partililerini de yalnız bıraktı. Sizce bu kadar siyasi yanlışlara imza atmış siyasi bir parti genel anlamda bir kongreyi hak etmiş olmadı mı?

Parti adayları sanki sandıkta yüksek oy toplamak için değil, “Tiktok” üzerinden çok bakış almak için yarıştılar. Amaç siyaset yapmaktan çıkmış, “Tiktok”daki bakış  sayısı haline girmişti. Hal böyleyken iyi sonuç almak mümkün müydü sizce?

Seçimde her yol mubahtır, derler ama o gün bu gün değildi aslında. Rakibi ne küçümsemezler ne de gözünde büyütmezler. Bunların ikisi de bir kere yanlış siyasi yaklaşımdı. İstanbul konusunda adeta karşı tarafın reklamını iktidar partisi temennasız yaptı. Artı 17 bakanın görevlendirilmesi konusu ile bugün sıradan bir büyük şehir belediyesi görevi cumhurbaşkanlığı pozisyonu kadar önemli bir pozisyon haline getirildi. Bunu kim yaptı? CHP mi, Ekrem İmamoğlu mu? Bunu AK Partinin kendisi yaptı…

Ardı var…

 

Yazar: Ülker Fermankızı